LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ 100. YILINA ARMAĞAN

128 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN 1920’de belirlenen esaslara göre benimsenmişti. Irak ile ise dokuz aylık bir süre içinde sınırların tespiti kararına varılmıştı (Lozan anlaşması Madde 3). Ancak bunun gerçekleşmemesi halinde iş Milletler Cemiyeti’ne havale edilecekti ve nitekim iş buna dönüştürüldü. Zira o tarihlerde milletler cemiyeti galip devletlerin menfaatlerini savunan kurumdan başka bir şey değildi. Lozan anlaşmasının 17. Maddesi Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki egemenlik iddialarını sonlandırmaktadır. Hatta bunu Lozan’ın imzalanması tarihinden başlatmıyor, İngiltere’nin savaşın akabinde Mısır’ı ilhak tarihi olan 5 Kasım 1914 yılından başlatarak, geçmişindeki haksız ilhak ve işgali de meşrulaştırılmış oluyordu. Buna karşılık Türkiye Mısır’ın borçlarından doğan yükümlülüklerden kurtarılmıştır (Madde 18). Bir lütuf gibi sunulan bu madde aslında bir aldatmadan ibaretti. Zira sadece Süveyş Kanalı’ndaki Mısır hisselerinin birkaç yıllık geliri bu borcu ödemeye yeterli olacaktı. Ancak anlaşılan, Türkiye tarafı da 1882’den beri fiilî egemenlik haklarını kaybettiği Mısır’da bir kere daha sorumluluk yüklenmekten kurtulmayı başarı olarak görmüştü. Aynı şekilde Türkiye 1912 yılından beri İtalyanlara devredilmiş olan Libya’daki bütün haklarından Lozan’ın 22. maddesi ile vazgeçmiştir. Aslında dikkat edileceği üzere Lozan anlaşmasının yapıldığı sırada işgal altında olan ve statüleri San Remo ile belirlenen alanlar hakkında bir tartışma açmıyor, sadece savaştan önce emperyalist emeller ile işgal edilen Osmanlı Arap topraklarının hukuki durumunu düzenliyordu. Diğer bölgelerin sadece sınırlarını tespitle yetinilmiş ve sorunun zaten çözümlendiği düşünülmüştü. Aslında bu yaklaşım dönemin gelişen milliyetçi algısına da uygun düşüyordu. Zira ileride bağımsız bir Suriye ve Irak’ın oluşabileceğini düşünen bölgenin entelektüelleri de Lozan’a tepki göstermiyorlardı. Lozan savaş sonrası değil, savaştan önce işgale uğramış Arapları daha fazla etkilemekteydi. Onlarda da karmaşık ve çelişkili duygular meydana getirmişti.4 4 Bu tartışmalar için bkz. Hasan Fadıl, Muhadarat an Mu’temer Lozan ve Asâruhu fî Biladi’l Arabiyyeti, Kahire 1958.

RkJQdWJsaXNoZXIy NzE2Njg1