LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ 100. YILINA ARMAĞAN

133 LOZAN SONRASI TÜRKİYE VE ARAP DÜNYASI Savaşında Arapların yanında durarak bu ilgisini bütün dünyaya açıkça gösterdi. Ardından kurulan İslam Konferansı Teşkilatında (İslam İş birliği Teşkilatı) yer aldı. Kuzey Afrika’daki gelişmeler ile ilgilenmeye başladı. Bu sırada Arap ülkelerinden sınırlı sayıda da olsa öğrenciler Türk üniversitelerinde eğitim görmeye başladı. 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda Türkiye, Amerika askeri üssünün kullanılmasına izin vermedi. İsrail ile ilişkiler en alt düzeye çekildi. Birleşmiş milletlerin aldığı 242 sayılı kararı, yani İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini savundu. Hükümetlerin takip ettiği bu siyaset Türk halkı tarafından da hararetle desteklendi. Türkiye 1974 yılında Kıbrıs’ta askeri bir harekât yapmak zorunda kaldı. Amerika, NATO’da en önemli müttefiki olarak gördüğü Türkiye’ye silah ve mühimmat ambargosu koydu. Türk askeri jetleri ancak Muammer Kaddafi’nin liderliğindeki Libya’dan gelen yakıt (benzin) ile havalanabildi. Bu tekil örnek bile Türkiye’nin Arap ülkeleri ile ilişkilerini sürdürmesinin önemini ortaya koyuyordu. Bu tarihlerden sonra Türkiye ile Arap ülkeleri arasında diplomatik ilişkilerin geliştirilmesine hız verildi. Aslında Lozan’a göre Türkiye Libya’daki bütün haklarından vazgeçmesi, bundan sonra iki tarafın ilişkilerinin de tam olarak kesintiye uğratılması amacını gütmekteydi. Oysa Türk-Libya ilişkileri hem Libya Krallığı döneminde ve hem de Kaddafi idaresinde –yaşanan bazı med-cezirlere rağmen– Lozan’ın öngörüsünün ilerisine taşınmıştır. Türkiye, İslam ülkeleri ile çok taraflı ilişkiler yerine ikili ilişkilere önem veriyordu. Bu yüzden 1930lu yıllardan itibaren birçok Arap ülkesi ile ikili anlaşmalar yaptı. Ancak bu ilişkilerde de dünyanın iki kutbunun (Batı ve Sovyetler Birliği) dengelerini gözetti. O dengeleri sarsacak ilişkiler geliştiremedi. Ayrıca Araplar arasında yaşanan ayrılıklar ve çekişmeler de Türk-Arap ilişkilerinin gelişmesine bir engel idi. Bu yüzden Türkiye mümkün olduğunca Araplar arasındaki sorunlarda bir tarafın yanında yer almadı, tarafsız kaldı. Sadece Filistin meselesi gibi ortak sorunlarda onlar ile birlikte hareket etmeyi sürdürdü. Öte yandan Bağdat Paktı ve Cezayir’in bağımsızlığı meselesinde tabii politikaları ile çelişen siyasetler üreten Türkiye’nin, bu siyasetlerini kendi iradesinden ziyade Batı bloğunun dayatması ile ortaya koyduğu varsayılabilir.

RkJQdWJsaXNoZXIy NzE2Njg1