166 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN da tarafsız kalan az sayıda ülkeden bir tanesi olmuştur. Ankara hükümetinin dış politikadaki bu tercihi, tarafsız devletlerin haklarının çoğu kez göz ardı edildiği (daha ziyade küçük ölçekli devletlerin) ve onların muharipler tarafından “ahlaksız bedavacılar” ve “harp zenginleri” gibi benzetmeler ile itibarsızlaştırıldığı bir dönemde kendisi için büyük bir sınavdı. Kanaatimizce, Türk yönetici sınıfının İkinci Dünya Savaşı’ndaki tarafsızlık tercihinin savaşan taraflarla ticaretten edinilecek kar benzeri günlük hesapların çok ötesinde, onların geçmiş deneyimlerinin de etkisiyle milli güvenlik algılarında şekil bulan anlayıştan kaynaklı bir ölüm kalım mücadelesi olduğudur. 7 Nisan 1939 yılında Arnavutluk’u işgale başlayan İtalya’nın Balkanlar’da ilerlemesi, Türkiye’nin endişelerini artırmıştır. Bu nedenle Türkiye İtalya’nın hareketlerini sınırlamak isteyen İngiltere’ye yakınlaşma ihtiyacı duymuştur. Bunun üzerine, İngiltere ve Fransa’yla ortak bildirgeler imzalayan Türkiye, güvenliğini sağlama alacak bir antlaşma için bu iki demokratik ülkeyle yakınlaşmakta olduğunu dünyaya göstermiştir.46 İtalyanlara karşı duyulan kuşku ve öfke Türk-Alman ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemiştir. Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu İtalya’nın Mihver bloğu içinde % 50 paya sahip olması nedeniyle, Türkiye’nin Mihver devletlerle işbirliği yapmasının mümkün olamayacağını belirtmişti. İtalya’nın Balkanlar’a saldırması üzerine, Türk Ordusu da elindeki 37 tümenin 28’ini Trakya’ya göndermiş, Trakya’daki sanayi kuruluşlarını ise Anadolu’ya taşımaya başlamıştır. Bütün bunlar olurken, Türkiye Almanya’nın Balkanlar’a müdahale edeceğini ve Romen petrol sahalarını kontrol edeceğini de hesaba katıyordu. Nitekim bu olay üzerine Türk devlet adamları da artık tarafsızlık imkânı kalmadığına inanarak Türk dış politikasını Batı ittifakına yöneltmeye karar vermişlerdir. Sonuçta İtalya, Arnavutbüyük çiftçiler olmuştur. Çünkü Türkiye’deki büyük çiftçiler benzin fiyatlarının yüksek, ürün fiyatlarının düşük olması yüzünden makineli tarım yapamaz hale gelmiştir. Bu dönemde Ege ve Trakya’da birçok ekim alanları boş bırakılmıştır. Sanayi ve ticaret sektörlerinde de benzer sorunlar ortaya çıkmıştır. “Milli mücadelede ilk hedef Akdeniz’di. Şimdi ikinci hedef iktisat” sloganı yine cemiyet tarafından üretilen en vurucu sloganlardan biriydi. Bu ve bunun gibi sloganlardaki asıl amaç, tasarruf ve yerli malı bilgisini aşılamaktı. Bkz. Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, Ankara, 1974, s. 248, Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, Yeni Türkiye’nin Oluşumu (1923–1938), 3. Kitap, I. Bölüm, Ankara, 1995, s. 315, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, “Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası”, TCMB Yayını, Ankara, 2008, s.3. 46 Ahmet Şükrü Esmer, “İtalyan-Fransız İhtilafı ve İngiltere”, Ulus, 5 Ocak 1939.
RkJQdWJsaXNoZXIy NzE2Njg1