LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ 100. YILINA ARMAĞAN

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN 100. YILINA ARMAĞAN Yayına Hazırlayan: TÜLAY ÂLİM BARAN

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN 100. YILINA ARMAĞAN YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ ENSTİTÜSÜ Yayına Hazırlayan Prof.Dr. Tülay ÂLİM BARAN

Yeditepe Üniversitesi Yayınevi: 67 Lozan Barış Antlaşması’nın 100. Yılına Armağan Yayına Hazırlayan: Tülay Âlim Baran Bu eser Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nün Lozan Antlaşması’nın 100. yılına armağanıdır. © Yeditepe Üniversitesi Yayınevi, 2023 Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince Yeditepe Üniversitesi Yayınevi’ne aittir. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım amaçlı kısa alıntılar dışında yayıncının izni alınmadan hiçbir şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. ISBN: 978-975-307-143-7 Kapak ve Sayfa Tasarımı: Savaş Yıldırım Yeditepe Üniversitesi Yayınevi Yeditepe Üniversitesi İnönü Mah. Kayışdağı Cad. 26 Ağustos Yerleşimi 34755 Ataşehir İstanbul 0216 578 00 00 / 3716 Yayıncı sertifika no: 41307

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN 100. YILINA ARMAĞAN Yayına Hazırlayan Prof.Dr. Tülay ÂLİM BARAN

5 İÇİNDEKİLER Sunuş..............................................................................................................7 Lozan’a Giden Yolda Mudanya Mütarekesi Günlüğü Erol Mütercimler........................................................................................11 Çöküşten Zafere Lozan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 200 Yıllık Mücadele Onur Öymen...............................................................................................33 Lozan’da Türk Delegasyonu Bülent Bakar................................................................................................63 Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu Süleyman Beyoğlu......................................................................................83 100 Yıl Sonra Lozan Antlaşması ve Azınlıklara Bakış Levent Ürer.................................................................................................99 Lozan’a Kadar Göç ve Lozan Antlaşması Sonrasında Mübadele Uygulaması Tülay Âlim Baran......................................................................................107 Lozan Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası Zekeriya Kurşun.......................................................................................123 Lozan Antlaşması Bağlamında Türk Dış Politikası ve Güvenlik Politikası Mesut Hakkı Caşın...................................................................................137 Lozan Konferansı’nın İç Politikaya Yansıması: Rauf Bey-İsmet Paşa Çekişmesi Temuçin Faik Ertan..................................................................................177 Lozan Barış Antlaşması’nın Önemi Önay Alpago.............................................................................................201 Katkı Sunan Yazarlar.............................................................................. 207 Genel Kaynakça....................................................................................... 209

7 SUNUŞ Ölmüş sayılan ulusumuz bunca yaşam yeteneğini ortaya koyarak kadınlarıyla, çocuklarıyla el ele verip cihanda var olduğunu kanıtlayan harikalar göstermiş ve bunun kesin sonucu olarak Lozan Konferansına çağrılmıştır. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sévres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Şimdiye kadar barış antlaşmalarını biz dikte ettik; bu sefer, ayakta duran, bir ordusu olan bir düşmanla, maalesef bizde böyle bir ordu yok, masaya oturduk; bu duyulmuş bir şey değildir. Lord Curzon İngiliz Dışişleri Bakanı Lozan Anlaşması, Türkiye için çok uzun zamandan beri uygulanmakta olan uluslararası siyasetin hesaplarının, tahmin edilemeyen ve başarılı olacağına ihtimal verilmeyen, zor koşullar altında ortaya konulmuş gerçek bir ölüm kalım mücadelesi sonucunda bozulması anlamına gelir. Bu sonuç Mustafa Kemal’in Nutuk’ta dile getirdiği İngiliz Himayesi, Amerikan Mandası gibi bağımsızlığa denk gelmeyen kurtuluş yollarının reddedilmesi ve yerine tam bağımsızlık ilkesinin konulması ile alınabilmiştir.

8 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN Tarihimiz 1919-1922 yılları arasında bu sonucun elde edilmesi için gerek Avrupa’nın büyük güçlerine ve onların yardımcılarına ve gerekse İstanbul Hükümetlerinin tutumuna karşı nasıl mücadele edildiğini, bir ordunun nasıl yaratıldığını, savaştan böylesine bıkmış bir ulusun gerisinde 7 yıllık bir savaş öyküsü olmasına rağmen nasıl yeniden savaşa ikna edilebildiğini, cephelerin nasıl kapatıldığını ve Türkleri bu topraklardan atmak için büyük umutlarla Anadolu’ya gelmiş olan düşman devletlerin nasıl teker teker anlaşma imzalayarak gitmek zorunda kaldıklarını gösteren örneklerle doludur. Son derece olumsuz koşullarda verilmiş olmasına rağmen Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması ile bir lidere ve ilkeye sahip hale gelen Milli Mücadele, Lozan Anlaşması’nın yapılması ile Türk insanına savaşılarak çizilmiş olan topraklarda bağımsız yaşama yolunu açmış ve onurunu geri vermiştir. Lozan görüşmelerinin uzaması pahasına Türkiye’nin ekonomik, adli, mali, hukuki hiçbir konuda taviz vermemesi ve bunun için gerekirse yeniden savaşı göze alması, bağımsızlığın “Tam Bağımsızlık” kavramına evrilmesine yol açmış ve bütün değerlerin bir arada bulunduğu, birbirini bütünlediği Tam Bağımsızlık, Türkiye’nin yeni yol haritasının adı olmuştur. Lozan, Türk insanına barış döneminin yolunu açmış, yakın tarihimizin gündemini oluşturan birçok konu sonsuza kadar tarihe gömülmüş, asırlık hesaplaşmayı Türkiye kazanmıştır. Diğer taraftan bu mücadele Amasya Genelgesi’nden itibaren milleti tek kaynak ve güç olarak belirleyen siyasi bir zeminde şekillenerek Cumhuriyetin ilanına giden yolu açmıştır. Milli hakimiyet için gücü sadece milletten alan ve ideal sistem olarak Cumhuriyeti tek yönetim biçimi olarak kabul eden Mustafa Kemal, kendi düşünce dünyasında son derece eski olan Cumhuriyeti ilan ederek Türkiye’de yeni bir dönemi başlatmıştır. En büyük eserimdir dediği Cumhuriyetin ilanı ile Mustafa Kemal sadece bir rejim değişikliği yapmamış, Türkiye’nin eğitimi, ekonomisi, toplumsal yaşamı üzerinde aklı ve bilimi esas alan sayısız inkılapla yeni bir Türkiye yaratmıştır. Çağdaş değerlerle donanmış, hemcinsleriyle ve dünya devletleriyle eşit Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının inşası ve bu vatandaşların aklı, bilimi ilke edinen, bulunduğu coğrafyanın

9 SUNUŞ demokratik ve laik tek örneği olan Devleti ile bütünleşmesi süreci, Lozan Barış Anlaşması ile ivme kazanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan anlaşmalar içinde günümüze kadar gelen tek anlaşma olma özelliğine sahip Lozan Barış Anlaşması’nın 100.Yılı anısına hazırladığımız bu armağan kitap, Yeditepe Üniversitesi’nin başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere emeği bulunan kahramanlarımıza şükran borcunu tekrarlamak amacıyla hazırlanmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile Türk insanına demokrasiyi, birey olmayı, eşit vatandaş olmayı, Lozan Anlaşması ile ise onurunu armağan eden Mustafa Kemal’e, silah ve dava arkadaşlarına, bu uğurda hayatını kaybetmiş olan bütün isimsiz kahramanlara bu armağan kitap saygıyla ithaf olunur. Prof. Dr. Tülay ÂLİM BARAN Yeditepe Üniversitesi – İstanbul Mayıs 2023

11 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ Erol MÜTERCİMLER* Kurtuluş Savaşı’nın muharebelerle birlikte elde ettiği başarılar bir taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularına olan desteğin artmasına, ihtiyaç duyulan güvenin elde edilmesine neden olmuş, diğer taraftan ise her başarı Müttefiklerin çözülmesini, Yuna ordusuna verdikleri desteğin azalmasını beraberinde getirmiştir. Anadolu’nun işgal siyasetinde esas rolü oynayan İngiltere tarafında Büyük Taarruzla birlikte ciddi bir telaşın var olduğu görülmektedir. Taarruzla birlikte bir taraftan Atina’dan bir taraftan İzmir’den telgraflar yağmaya başlamış ve İngilizlerin İzmir Başkonsolosu Lamb, felaketi önlemek için Yunanlıların İzmir’i boşaltmaları şartıyla Türklerle Yunanlılara ateşkes yaptırılmasını önermiştir. İngilizlerin Atina İşgüderi Bentinck, telgrafında “Mustafa Kemal, en azından Trakya’nın boşaltılmasını isteyecek, bizi Yunan desteğinden mahrum bıraktıktan sonra da İstanbul üzerine yürüyecektir. Fransızlar direnmez. Yunanlılar olmazsa İstanbul’u savunmak bir problem” demiştir. Bir diğer telgrafında ise “Yunan Hükümeti, Anadolu’yu derhal boşaltmaya hazır olduğunu söylüyor. Ateşkes istiyor. İngiltere’nin arabuluculuğunu rica ediyor” ifadesine yer vermiştir. Mustafa Kemal’in yönettiği Başkomutan Meydan muharebesinin ardından 4 Eylül 1922 tarihinde İngilizlerin ateşkes arayışlarını hızlandırdığı görülmektedir. Bu çerçevede Curzon, Fransız ve İtalyan Hükümetlerini daha fazla kan dökülmesini önlemek amacıyla ateşkes sağlama çabalarına katılmaya çağırmış ve ateşkes ko- * Dr. Araştırmacı, Yazar

12 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN nusundaki önerilerini Ankara’ya iletmiştir. Diğer yandan ise İngiliz Hükümeti’nin Yunan Hükümeti’ne paniğe kapılmamasını, Türk ordusu İzmir’de durdurulursa daha iyi koşullar sağlanabileceğini bildirerek Yunanlılara olan desteğini devam ettirmeye çalıştığı görülmektedir. Ancak İngilizlerin İstanbul Yüksek Komiseri Rumbold İngiltere’nin Yunanistan adına hareket etmesini doğru bulmadığı kanaatinde olup bu konudaki görüşlerini Hükümeti ile de paylaşmış bulunuyordu.1 İngilizlerin beklentisinin aksine 7 Eylül 1922 tarihinde Türk süvarileri İzmir’e 20 mil yaklaşmışlar ve Yunan Komiser Steryadis İngilizlerin Iron Duke gemisine sığınarak buradan Yunanistan’a hareket etmek zorunda kalmıştı. İngilizler Boğazların kontrolünü yitireceği telaşı içinde müttefikleriyle birlikte hareket etmeye, Türk ordusunun Gelibolu Yarımadası’nı işgale kalkışması durumunda silahla karşı konulmasına, Boğazlar bölgesindeki İngiliz deniz kuvvetlerinin artırılmasına, İstanbul’un işgal edilmeye kalkışılması durumunda kara ve deniz askerleriyle karşı konulmasına, İzmir’deki koloninin boşaltılmasına, diğer göçmenlerin taşınması için de gemi gönderilmesi gibi kararlar üzerinde tartışıyorlardı ve hep birlikte Anadolu’nun bütünüyle boşaltılması şartını kabul ederek Yunanistan adına ateşkes teklif ettiler. İngiliz, Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserleri, Kızılay Başkanı Hamit Bey’i ziyaret ederek bu önerinin hızlı yollarla Ankara’ya ulaştırılmasını istemeleri üzerine öneri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ulaştı ve Başbakan Rauf Bey, Meclis’in gizli oturumunda ateşkes önerisi konusunda bilgi verdi. Bu arada Müttefikler birlikte öneride bulunmalarına rağmen Fransız temsilcisi General Pellé’nin Hamit Bey’i ziyaret ederek İngilizlerin barış teklifine yanaşılmamasını önerdiği görülmektedir.2 Bu tutum farklılıkları Yunanlıların desteklenmesi konusunda da görülmektedir. Bir taraftan her şeyin bitmediği fikri onlara verilirken diğer taraftan örneğin Yunan ordusunun çekilirken Türk köy ve şehirlerini yakması, Eskişehir, Uşak gibi Bursa’nın da aynı akıbete uğrama ihtimalini akıllarına getirmiş ve buna karşı üç müttefik subaydan oluşan bir 1 Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Ankara 1996, Cilt 4, s. 621-622, 628. 2 Zeki Sarıhan, a.g.e, s. 641.

13 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ ekibin Bursa’ya gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Yunan valisine onların hareketlerinden doğabilecek misillemelerden dolayı azınlıkların akıbetleri için hiçbir sorumluluk kabul edemeyeceklerini sert bir dille hatırlattıklarını ifade ettiklerini görüyoruz.3 Ancak her ne kadar ortak hareket etmeye çalıştıklarını göstermeye çalışıyor olsalar da artık ittifakları ciddi şekilde tartışılacak hale gelmiş bulunan İngiltere’nin, Fransa’yı Avrupa sorunlarında yanına çekmek ve dolayısıyla Türkiye konusundaki Fransız engelini ortadan kaldırmak çabaları, 1921-1922’de olumlu sonuç sağlayamadı. Öyle ki 1922 yılı Ekim ayında başlayacak olan Mudanya Mütarekesi öncesinde, Fransa’nın, İngiltere’yi Türkiye karşısında bir kez daha yalnız bıraktığı görülmektedir. Ancak İngiltere, Fransa’yı Türkiye’den koparmağa kararlı iken, Fransa Avrupa’da İngiltere’ye muhtaçtı. Bu nedenle Türkiye Fransız siyasetine güvenmiyordu. Mustafa Kemal’in Fransa’ya güvensizliğini İzmir’in kurtarılmasından sonra 18 Eylül 1922’de kendisini İzmir’de ziyarete gelen İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiseri General Pellé’ye söylediği şu sözlerde görebiliriz: “Görüyorum ki siz ev sahibi ile hırsızı bir tutuyorsunuz. Bu facianın sorumluları, müttefikiniz İngilizler ve siz Fransızlarsınız. Yunan ordularını silahlandırıp üstümüze saldınız. Anadolu’ya kundak sokan siz oldunuz. Şimdi de merhamet ve insaniyet vasıtacılığı yapmak istiyorsunuz!”4 Yine benzer şekilde Mustafa Kemal General Pelle’ye “Mütareke askerî hareketin durdurulmasıdır. Mütareke yapılması Trakya’nın tahliyesine bağlıdır. Halbuki düşman ordusu karşımızdan çekilmiş, fakat Trakya’da toplanmaktadır. Zaman bırakırsak toplanırlar, tekrar birtakım müdafaa tertiplerine girmek için ordu olarak kendini gösterecek bir vaziyet alabilirler. Bunu önlemek lazımdır; galip gelen kumandanın takip vazifesi ile düşmanın bu gibi hareketlerinin bertaraf edilmesi lazımdır” açıklamasını yapmıştır.5 Mustafa Kemal Paşa, gerek Ankara’ya yapılan resmi tebliğlere verdiği cevabında ve gerek bizzat kendisinin temaslarında Trakya’nın tahliyesini şart koşuyordu. 3 Gothard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Ankara 1986, s. 239. 4 Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri, (1919-1922). Ankara 1978, s. 161. 5 İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Ankara 1987, s. 19.

14 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN Mustafa Kemal F. Bouillon’la görüşürken, Poincaré, Sforza ve Curzon tarafından imzalanmış 23 Eylül 1922 tarihli bir nota Türkiye’ye iletilmiştir. Bu notada, iki önemli nokta yer alıyordu. Biri askeri harekâtın durdurulması, diğeri de konferansa, barışa ilişkindi. Nota ile Türkiye, Venedik ya da bir başka kentte Türkiye, Yunanistan ve Müttefikler arasında yapılacak bir barış konferansına katılmak üzere hiç gecikmeden bir temsilci göndermeye çağrılıyordu. Çağrılan öteki ülkeler Japonya, Romanya ve Yugoslavya idi. Mustafa Kemal 23 Eylül tarihli notaya cevabını geciktirirken İngilizler de bölgeye sürekli olarak yığınak yapıyorlardı. Denizde ve karada artan İngiliz gücünün bir blöf olduğunun farkında olan Mustafa Kemal, General Harrington’a ve Tuğamiral Dumesnil’e 28 Eylül 1922 tarihinde yazdığı yazılarda; ne denli haksızlıklar yapıldığını, Yunanlıların yakıp yıkmalarına göz yumduklarını, Boğazlar konusunda Türk tarafının samimi açıklamalarına karşın bunu görmezden geldiklerini hatırlattı. Fransa Vekiller Reisi ve Paris Konferansı Reisi Poincaré’ye 29 Eylül 1922 tarihinde gönderdiği mektubunda ise Mudanya Konferansı’nda söz konusu olacak hususların aşağıdaki hatları kapsayacağını belirtmiştir: 1. Edirne ve Meriç dahil olmak üzere Yunan ordusunun ve Yunan idaresinin Trakya’dan çıkarılması. 2. Trakya’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine yirmi gün içerisinde tamamen teslim edilmiş bulunmasının tatbik ve tanzimi. 3. Şimdilik Trakya’ya Türk ordularının geçmemesi kabul olunduğundan, Trakya’daki Türk idaresinin Yunan vesaire tecavüzlerinden muhafazası için tedbirler alınması. 4. Türk orduları harekâtının durduğu hatların tayini ve harekâtın durdurulması esnasında hiçbir tarzda mıntıkada tahkimat yapılmaması ve Türk ve Müslüman ahali üzerinde bir taraftan savaş ve baskı önlemleri tatbik olunmaması.6 İsmet İnönü, “İtilaf devletleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine verilmiş olan 23 Eylül 1922 tarihli notaya hükümetim tarafından cevap verileceği doğaldır. Türkiye orduları başkumandanlığı nez6 Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 13,(1922), İstanbul 2006, s. 347-351.

15 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ dinde, daha önce gelmiş olan Mösyö Franklin Bouillon’un itilaf devletleri namına, verdiği teminata ve adilane bir barışın hızla kurulması için derhal müzakerelere başlanacağına itimat ederek, İstanbul ve Çanakkale üzerinden ve Yunan orduları arkasından aralıksız devam eden harekâtımızın derhal durdurulmasına emir verilmiştir,” açıklaması ile belirttiği üzere Türk Hükümeti söz konusu notayı yanıtlamıştır. Bu notada Mudanya’da 3 Ekim’de bir konferansın toplanması önerilmiştir. Ancak o güne kadar temel koşul Yunan ordusunca işgal edilmiş Trakya’nın hemen boşaltılmasıdır. Ayrıca Mudanya Konferansına Türk heyetinin başkanı olarak İsmet Paşa’nın katılacağı bilgisi de iletilmiştir.7 Aynı gün Mustafa Kemal, Rauf Bey, Yusuf Kemal Bey ve Fethi Bey gece İzmir’den Ankara’ya hareket etmişler ve İsmet Paşa da, yanında Fevzi ve Refet Paşalar olduğu halde, İzmir’den Mudanya’ya gitmiştir. 2 Ekim günü, İsmet Paşa, yanında Tuğgeneral Asım (Gündüz), Cephe Harekât Şubesi Müdürü Yarbay Tevfik (Bıyıklıoğlu), Cephe topçu komutanı Galip Paşa, Hulusi Aktaş, İstihbarat Şubesi Müdürü Binbaşı Tahsin Alagöz, Dördüncü Siyasi Şube Müdürü Binbaşı Seyfettin Şemi, İsmet Paşa’nın Yaveri Sabri Artuç olarak otomobilleriyle yanlarında teknik heyet de olmak üzere Mudanya’ya varmıştır. İsmet Paşa’nın Karargâhı, 19.yüzyıl sonlarında Rus asıllı kereste tüccarı Alexandre Ganyanot tarafından konut olarak yaptırılan bir yalıya yerleşmiş ve İsmet Paşa, ev sahibi olarak İtilaf Devletlerinin delegelerini burada kabul etmiştir. İngiliz General Harrington 2 Ekim’de İstanbul’dan saat 17:00’de Mudanya’ya gitmek üzere Amiral Brock’un sancak gemisi Iron Duke’a binmiş, Fransız General Charpy, içinde Ankara’nın İstanbul’daki temsilcisi Kızılay Başkanı Hamit Bey ve Franklin Bouillon ile birlikte Fransız savaş gemisi Edgar-Quinet ile Mudanya’ya gelmiştir. İtalyan General Mombelli, demirlemiş olan İtalyan Archimede’te misafir edilmiştir. Yalnız Yunan temsilciler, Anadolu Hükümeti’nin aldığı karar gereğince ve “Bundan sonra hiçbir Yunan askeri Anadolu topraklarına ayak basamaz”, gerekçesiyle karaya çıkarılmadılar ve Yunan temsilciler, yetkilerini İngiliz temsilcilere devrettiler. İsmet İnönü anılarında bu durumu şu şekilde anlat7 Zeki Sarıhan, a.g.e, s. 719.

16 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN maktadır:“ 3 Ekim’de Mudanya Konferansı açıldı. Yunanlılar konferansa iştirak etmediler. Mudanya önünde bir Yunan gemisi vardı. General Mazarakis ile Albay Sarıyanis’ten kurulu Yunan heyeti gemideymiş. Dışarı çıkmadılar. Ben mütareke heyetine, Yunan heyeti nerede, diye sordum. Yoktur, gelmedi, dediler. O halde biz bir neticeye varalım, Yunanlılar bunu kabul etmeye mecbur olacaklardır, dedim. İtiraz etmediler.” İsmet Paşa anılarında toplantıya kimin başkanlık yapacağı konusundaki duraksamaya da açıklık getirmiştir: “Kendilerini karşıladım. Oturup konuşacağız. Şimdi bir mesele var: Konferansa kim başkanlık edecek ve nasıl bir konferans olacak, kapsamı nedir? Karşımdakiler bakımından, bu protokol meselesi açıktaydı. Ben böyle bir protokol meselesinin çıkmaması için ev sahibi olarak, derhal idare eder vaziyet aldım General Harrington kendisini takdim etti, ötekiler de takdim ettiler. Hepsi ile tanıştıktan sonra, kendilerine ayrı ayrı yer gösterdim. General Harrington’u sağıma aldım, General Charpy’yi soluma, General Mombelli’yi karşıma oturttum. General Harrington, oturduktan sonra, kendisine gösterilen yerde oturmanın sıkıntısını hissetmiş görünüyordu. Ötekiler de aynı durumdaydılar.”8 “İsmet Paşa’nın ev sahibi olarak generallere yer göstermesi konferansa kimin başkanlık edeceği konusunun görüşülmesine gerek bırakmamış ve görüşmeler onun başkanlığında açılmıştı.” Konferansın oldukça soğuk bir hava içinde başladığı görülmektedir. Müttefik generallerin Türklerle bir masa başı toplantısını yadırgadıkları belliydi. Kaldı ki karşılarına, Türk orduları temsilcisi olarak çıkan adam da, ilk bakışta gözlerini doldurmamıştı. Şevket Süreyya Aydemir İkinci Adam adlı eserinde İsmet Paşa’yı küçümseyen General Harrington’un mektubunda bunun şu şekilde yer aldığını ifade etmiştir: “İsmet Paşayı ilk gördüğüm zaman, o benim üzerimde büyük devlet bir etki ve intiba bırakmadı. Görünürde, gösterişsiz, ufak tefek bir insandı. Az konuşuyordu. Bundan başka –bir eksiklik mi, yoksa bazı hallerde bir meziyet mi bilinmez– çok da ağır işitiyordu… Öyle sanıyorum ki aşağı yukarı 42 yaşlarındadır. Bizimle münasebetlerinde ilkin çok inatçı görünüyordu. Onun güldüğünü hemen hemen 8 Erol Mütercimler, 1922 Mudanya Mütarekesi Diplomasi Savaşı, İstanbul 2013, s. 118-121, 123-125.

17 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ hiç görmedim. Yalnız “nasılsınız?” veya “Allahaısmarladık” derken biraz gülümsüyordu. Elbette ki Ankara’nın aldığı kesin talimata göre hareket ediyordu. Ama teferruat hususunda bir üstattı… Hiç şüphe yok ki iyi bir generaldir. Ordusu da kendisine güvenmektedir…”9 Harrington’un değer vermemeye çalıştığı İsmet Paşa’nın, heyetleri karşıladığı Mudanya’daki yalının birinci katında sol yana düşen odalar konferans salonu olarak kullanılıyordu. İsmet Paşa anılarında katılımcı Generallerin tavırlarını ve gözlemlerini şöyle anlatmaktadır: “General Harrington, sağına soluna kendi kurmaylarından iki subayını aldı. Öyle, ayrı bir grupmuş gibi oturuyordu. Harrington İngilizce konuşuyordu. Kurmay Başkanı Albay Heywood müzakerelerde hazır bulunanlar arasındaydı. O, çok güzel Fransızca konuşuyordu. Harrington’un konuştuklarını Fransızcaya çeviriyor ve müzakereler böylece Fransızca olarak devam ediyordu.Resmi bir sıfatı olmamakla beraber müttefikler adına bizimle görüşmek üzere İzmir’e gelen Franklen Bouillon da Mudanya’ya gelmişti. Kendisi izleyici ve gözlemci olarak konferans salonuna girmişti. Müzakereleri salonun bir köşesinden seyrediyordu. Konferansa ben başkanlık yapıyordum. Müttefikler adına müzakereyi Harrington idare ediyordu. Yani İtilaf devletleri namına Harrington konuşuyordu. İstanbul’da çalıştıkları zaman, Harrington’un amir durumu onlarca kabul edilmişti. Gerçek şudur ki, Harrington yetenekleri itibariyle de amirleri durumundaydı. Öbür generaller de değerli insanlardı. Charpy, daha gençti ve biraz asabiydi. Mombelli yaşlıca bir insandı, sakin bir generaldi. Müzakereler devamınca, bir karar verileceği zaman müttefik generalleri hepsi ayrı ayrı, hükümetlerine sorup talimat almak mecburiyetinde olduklarını bildirdiler. Demek ki, hükümetleriyle irtibatları vardı. Charpy ile ilişkimiz, Fransızlarla açılmış olan yeni vaziyet dolayısıyla, daha elverişli görünüyordu. Ama askerî mütareke konuşulurken, Charpy, uygun olduğu zamanlarda arkadaşlarıyla birlikte hareket etmekten, uyumdan ayrılmıyordu. Mombelli genel olarak bana zorluk çıkarmadı. Haklı olduğumuz problemde, örneğin Trakya’nın tahliyesi konusunda, haliyle, 9 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, Cilt 1,İstanbul 1980, s. 206-207.

18 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN tavrıyla hak verir durumda bulunurdu. Ben mücadeleyi başlıca, Harrington ile yapıyordum. Hem müttefikler adına müzakereyi idare eden o idi. Ayrıca aldığı talimat ve devletinin durumu itibariyle de bize en uzak olan Harrington idi. Fakat Harrington’un kurmay heyeti de, fırsat buldukça bana, her olanakla barış yapmak düşüncesinde olduklarını, ciddi olarak barış yapmaktan başka bir şey düşünmediklerini söylerlerdi. Ve beni inandırmaya çalışırlardı. Çünkü biz, İngilizlerin hiçbir sözüne, hiçbir davranışlarına inanmayan bir ruh durumu içinde bulunuyorduk. Mudanya Mütarekesi’ne de bu psikoloji ile girdik, Konferans bu psikolojiyle bitti” diyor. Tartışmalar başladığında Türkiye ile İngiltere arasındaki sorunlarda, İngiliz Hükümeti ile kendi Genelkurmayı arasında da anlaşmazlık olduğu da hissedilmiştir. İsmet İnönü ise bu durumu “Ben o zaman böyle bir şeyden haberdar değildim ve müzakerelerimizden böyle bir izlenim almadım. Harrington’un Kurmay Başkanı birkaç kez, bütün samimiyetini takınarak, barış yapmak istiyoruz, inan bize, demiştir. Ben de kendisine görelim, diyordum. Albay Heywood ile ilişkim çok daha iyi idi. Tercümanlık yaptığı için benimle o konuşuyordu. Bütün bu güvence verişine karşılık, müzakereyi yönetiş tarzlarında hep hükümetlerinin politikasına tercüman olarak sadakatle onu takip ediyorlar, bu politikaya uygun sonuç almaya çalışıyorlardı. Bunu açıkça görüyordum. Sonraki izlenimim, Lloyd George’un hep Yunan davasını tuttuğu, onları Anadolu’da bir imparatorluğa kavuşturmak için uğraştığını gösteriyordu. İstanbul’daki askerlerinin bu politikaya aykırı bir yolda olduklarına inanamıyorum ”cümleleri ile analiz etmiş bulunmaktadır.10 İsmet İnönü gerginliklere rağmen Türk heyetinin burada bulunma sebeplerini ve Konferansın olumlu sonuçlanmaması durumunda kararımızın ne olduğunu ise şu şekilde özetlemektedir: “Mudanya’ya, askeri ve siyasi faaliyetimizin hedefi olarak, bu görüşle gittim. Ama çok kararlıyız. Daha önce de söylediğim gibi, 15 senedir savaşıyoruz. Halk yorgun, asker yorgun. Çok sınırlı olan olanaklarımızın hepsini toplayarak büyük bir taarruz yapmışız. Başkumandan Meydan Muharebesi olmuş. Ondan sonra şiddetli bir takip. Bütün bunların üs10 İsmet İnönü a.g.e, s.29-30.

19 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ tüne, yeniden savaşa tutuşmak istemiyoruz. Fakat istediğimiz neticeyi alamazsak, gerekirse, yeniden savaşacağız. Yokluk, imkânsızlık, yorgunluk, bunlar doğru. Muharebe hali bilinmez. Biz planımızı, durumumuza, hesabımıza göre, makul ölçüde düzelttik. Ama düşman bütün bunları görür, karşı önlemleri alır ve kudreti, gücü üstün gelirse, yine davadan vazgeçmek fikrinde değildik. Sonuna kadar uğraşacaktık. Ve zaten böyle bir karar olmazsa, ne tehlikeli önlemler almak mümkün olur, ne pazarlıkta sonuna kadar, istediğin sonucu alıncaya kadar dayanmak mümkün olur. Böyle durumlarda pazarlık son derece güçtür. Sonuç almak son derece güçtür. Hiç kuşkusuz kudretli düşmanlarla mücadele edersen.” Bu şartlar altında 3 Ekim günü Mudanya’da başlayan müzakerelerde Karaağaç İstasyonu konusu ilk kez ortaya atıldı. İsmet Paşa Ankara’ya çektiği telgrafta ertesi gün karşı projeyi sunacaklarını bildirdi ve 4 Ekim günü Yunanlılardan teslim alınacak bölgede Müttefik birliklerinin bir ay kalmasına Türkiye karşı çıkarak, bu birliklerin Türklere teslimle birlikte bölgeden çekilmesini istedikleri bilgisi iletilmiştir. Müttefiklerin Mudanya kararlarının hükümetlerinin onayından sonra yürürlüğe girmesi önerisine karşılık ise İsmet Paşa, konferans biter bitmez Türk birliklerinin de ileri harekâta geçmekte serbest olacaklarını söylemiştir.11 Mustafa Kemal’in Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilk günlerin görüşmelerine ilişkin olarak şunları ifade ettiği görülmektedir: “Mudanya Konferansı’nı büsbütün başka ve daha geniş esaslar üzerinde toplattırmış bulunuyoruz. O esaslar, Trakya’nın bir an önce boşaltılıp bize teslim edilmesinden ibarettir. Buna karşılık Boğazlar’dan ordularımızın geçmemesine aittir. Şimdi Mudanya konferansı ister olumlu, ister olumsuz neticelensin, biz bir an evvel barış masasının başına geçmeliyiz. Dolayısıyla neden dolayı çekiniyoruz? Biz Mudanya Konferansı olumsuz çıkarsa barış konferansına gitmekten çekinecek miyiz? O zaman bir taraftan askerî harekât devam eder, diğer taraftan da barış müzakereleri devam eder. Onun için ertelenmesinde bir fayda yoktur. İkincisi, dün geceden beri İsmet Paşa ile haberleşmekteyiz. Şimdiye kadar bu müzakere edilen maddeleri kendisi bana söylemiştir. Bir bakıma bizim teklifler onlar tarafın11 İsmet İnönü, a.g.e, s. 30.

20 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN dan da bazı yerler aynen teklif edilmiştir. Ancak tartışmaları icap ettiren bazı hususlar vardır. Bugün de o noktalar üzerinde görüşülüyor. Lâkin benim gördüğüme göre, onların tekliflerini kabul etsek bile yine bizim lehimizedir. Bu adamlar asıl o konferansı bunun cevabına erteliyor. Burada ortaya çıkan eğilim onun neticesinde bunu erteleyelimden ibarettir. Onlardaki eğilim de onun neticesinde bunu erteliyor. Yani biz bu cevabı erteledikçe onlar o konferansı erteleyecekler ve ben bunu göndermeye ve yazmaya mecbur oldum. Hükümetçe verilecek cevap, konferansa olur verileceğine dair cevap gönderilmek üzeredir. Ve dolayısıyla, ben zannederim ki, bunu hiç tartışmaya lüzum yoktur. Buna derhal cevap vermek lazımdır.”12 5 Ekim günü en problemli konu olan Karaağaç İstasyonu’nun Türkiye’ye bırakılıp bırakılamayacağı ve Doğu Trakya’nın Türkiye’ye teslim tarihi tartışıldı. Harrington, Meriç ırmağına dek bütün Doğu Trakya’nın Yunan ordusundan arınmasını kabul ediyor, ancak buranın barış antlaşması imzalanıncaya dek müttefik ordularının işgalleri altında kalması için diretiyordu. İsmet Paşa da Yunan ordusunca boşaltılan Doğu Trakya’nın hemen Türk ordularına bırakılmasında direniyordu. İsmet Paşa’nın direterek istediği yerler arasında 29 Eylül tarihli Türk notasında sözü geçen Edirne kenti ile Meriç’in güneyindeki tabyalar çizgisi, sonra da, bu yöredeki Karaağaç köyü, demiryolu istasyonu bulunuyordu. İsmet Paşa da konferansın ilk günlerine ilişkin durum değerlendirmesini gazetecilere yaparken şunları söylemiştir: “Konferans, Trakya’nın boşaltılması ve ulusal hükümete bırakılması temeli üzerinde toplanmıştır. Bu temeli açıkça söylediğimde, Trakya’yı Yunanlılardan boşalttırdıktan sonra, teslim yanlısı olmadıklarını gördüm. Koşullarımı bildirdim. Bunları Charpy ile Mombelli kabul etti. Biz, verilen söze güvenerek harekâtı durdurduk. Bugün, üç gündür İngilizlerin cevabını bekliyorum. Biz, harekâtımızı durdurduğumuz halde Yunanlıların hazırlıklarını görüyoruz. Umarım ki barışsever davranışımız değerlendirilir de istemlerimiz yerine getirilir. Biz, İzmir’e girdiğimizde orada birikmiş yüzbinlerce Yunanlı halk vardı. Bunlar, Anadolu köylerini, kasabalarını yakıp 12 Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 13, s. 378.

21 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ yıkanlardı. İsteseydik, onları tutsak alır, cezalandırırdık. Oysa, bunu yapmadık. Tersine, Yunanistan’a gitmelerine müsaade ettik. Buna karşılık, Yunanlılar, Anadolu’dan topladıkları silahsız, günahsız halkımızı alıp götürdüler. Bunların da bize geri verilmesini istiyoruz.” Konferans toplanıncaya kadar ordulara bekleme emri verildiğini ancak üç günden beri ne zaman ülkemizin boşaltılacağının belli olmadığını o nedenle de Türk ordularının beklemeyeceğini ifade eden İsmet İnönü’ye karşı Harrington “Ordularınız yürürse, bizim ve ordularımızla karşılaşacak ve önlenmesi olanaksız bir felâket, yeniden ortaya çıkacaktır. Şimdiye kadar dünya kamuoyu sizin lehinizde idi, böylece aleyhinize dönecek…” karşılığını vermiştir. İtalyan temsilcinin daha mülâyim, Fransız temsilcinin uzlaştırıcı yorumlarını dinleyen İsmet Paşa General Harrington’un bu ifadesine karşılık olarak “ Siz generaller, muzaffer bir ordunun heyecanını durdurmaktaki anlamı anlarsınız. Türk milleti, ordusunu vatanını düşman ayağı altından kurtarmağa memur etti. Yurdunu düşmandan kurtarmayla görevlendirilmiş bir orduyu, hangi dünya kamuoyu sorumlu tutabilir?” demiştir. Birkaç dakika sonra, Türk heyetini yeniden dâvetle, verdikleri şu kararı anlattılar: “Türk Ordusu yirmi dört saat daha sabretsin, harekete geçmesin.” Bu sırada, Harrington da hükümetinden sorup talimat alacağını ifade etmiş ve İsmet Paşa bütün orduya, “Bu akşam bütün ihtiyatları (yedekleri) birinci hatta yaklaştırmaları” emrini vererek geceyi Mudanya’da değil Bursa’da geçirmek üzere oradan ayrılmıştır. İsmet Paşa askeri harekâta geçme tehdidinde bulunup tartışmaları Ankara’ya bildirerek görüş istemiştir. Ankara’nın cevabı, Doğu Trakya’nın 30 gün içinde Türk yönetimine geçmesi gerektiği ve Karaağaç’ın Türkiye’nin malı olduğu yönünde oldu. Ayrıca Mustafa Kemal, Trakya’nın TBMM Hükümeti’ne verilmesi kabul edilmediği takdirde 6-7 Ekim’de Türk kuvvetlerinin İstanbul üzerine yürümesini emrettiğinin İngiliz delegesine bildirilmesini istedi. Mudanya Konferansı’nın ilk üç günü Trakya sorununun tartışılması ile geçmiştir. İsmet Paşa’nın anlattıklarına göre: “Müttefik generalleri, gerek konferansa teklif ettikleri proje ile gerekse yapılan müzakerelerdeki konuşmaları ile Trakya’nın Yunanlılar tarafından boşaltılmasını prensip

22 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN olarak kabul ettiler. Fakat Trakya’nın Türk yönetimine teslimine yanaşmıyorlar, barış yapılıncaya kadar Trakya’nın İtilaf kuvvetlerinin işgali altında bulundurulması tezini savunuyorlar. Benim gözlemime göre, Meriç doğusundaki bölgenin işgali müttefiklerle aramızdaki esas farktır. İtalyan ve Fransız delegelerinin davranışları, benim yorumlarımı karşılayıştaki tavırları olumlu görünüyordu. Belli ki, onlar bu fikirdedirler. Fakat, Harrington Trakya’nın boşaltılmasından sonra, bize teslimi hakkında talimatı olmadığından bahsederek direnç gösteriyordu. Müzakereleri müttefikler adına İngiliz delegesi yönetiyor ve esas itibariyle onunla konuşuyorduk. Sonunda, İngiliz delege, hükümetinden yeniden talimat almaya mecbur olduğunu söyledi. Ertesi günü akşama kadar fırsat istedi.” Fransa delegesi Trakya’nın Türklere teslimini kabul etmiş, İngiliz ve İtalyan delegeler bu konuda yetkisiz olduklarını bildirmişlerdir. Çalışmalara 24 saat için ara verilmiş ve generaller Iron Duke gemisi ile İstanbul’a gitmişlerdir. 6 Ekim günü İsmet Paşa Mustafa Kemal’den de şu talimatı almıştı: “1. Karağaç Edirne kentinin bir mahallesidir. Yunan ordusu ve yönetimi Edirne kentinin tamamen batısına çekilmelidir ve orada, bütün Doğu Trakya’da olacağı gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti etkin olmalıdır. 2. Trakya’nın boşaltılması ve bize teslimi kesinlikle belirsiz bir zaman bırakılamaz. Teslim derhal başlayacak ve kesintisiz devam edecektir ve en çok otuz gün içinde teslim bitecektir. Teslim edilen her noktadan itilaf kuvvetleri ve komisyonları derhal çekilecek ve otuz günün sonunda da İtilaf komisyonları ve askerleri bütün Trakya’yı terk etmiş bulunacaklardır. Trakya’ya saldırıya engel olunması için gerekli koşullar belirlenmelidir. Bu önlem mutlaka kuvvet kullanılmasını zorunlu kılmaz. Müttefiklerin bu konuda gerekenlere uyarısı ve bize karşı teklifi bile amacı temin edebilir. Müttefiklerin bu tarz kararına ters olarak hareket edenlere karşı ordularımızın derhal Trakya’ya geçirilmesinin önünde hiçbir engel tanınmayacağı da doğaldır (bilinmelidir). 3. Yunan ordusunun gerek Anadolu’dan ve gerek Trakya’dan alıp götürdüğü silahsız halkı Yunan Hükümeti askeri anlaşmanın imzası

23 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ ardından derhal serbest bırakmalıdır. Savaş tutsağı olan subay ve erlerin de aynı anda serbest bırakılmasını talep etmekteyiz. 4. Azınlıklar hakkında verdiğiniz cevap doğrudur. Öte yandan bu konu Mudanya Konferansı tartışmaları dışındadır. 5. Çatışmaların olmaması için Trakya’nın yalnız Yunandan boşaltılması ile yetinilmesi mümkün değildir. Herhalde tahliye sonrası yönetimimizin orada kurulması gereklidir. Yunandan arındırılacak olan Trakya’mızın İtilaf devletlerinin işgal ve yönetiminde kalmasına da hiçbir neden ve gerek yoktur. Doğu Trakya’nın Fransızlar tarafından işgali de söz konusu olamaz. Ancak Doğu Trakya ile Yunan ordusu arasında Batı Trakya’nın veya bir kısmının Fransızlar tarafından işgali oranın güvenliği açısından kabul olunabilir. 6. Prensiplerde uyuşmazlık olup görüşmelere devam edilmesi halinde bile, İngilizlerin Boğazlar’da yerleşmelerinden, askerî tahkimat kurmasından ve güvenliği sağlama dışındaki askeri girişimlerinden kaçınmalarını talep ederiz. Askeri antlaşma imzasından sonra İstanbul ve Çanakkale’de, İngilizlerin bulunmasını kabul edemeyiz.” Türk tarafı bu çerçeve içinde hareket etme kararlılığı ile görüşmeleri devam ettirirken İstanbul’da Yüksek Komiserlerden talimat almış olan generaller tekrar Mudanya’ya gelmiştir. Harrington İngiltere’den gelen cevabın geciktiğini, İtalyan delege ise, hükümetinin Karaağaç’ın Türkiye’ye verilmesini, azınlıklar hakkında güvence verilince Trakya’nın hemen TBMM hükümetine teslim edilmesini kabul ettiğini bildirmiştir. Böylece Fransa’nın ardından İtalya da olumlu karar açıklamış bulunuyordu. İsmet Paşa 6 Ekim gününe ilişkin olarak şunları söylemektedir: “Ekimin 6’sında toplantı çok geç saatte açılabildi. General Harrington hükümetinden henüz talimat alamadığını, fakat her an beklediğini söyleyerek, konferansın ertesi güne bırakılmasını teklif etti. General Mombelli, hükümetinden talimat almış. Resmi ifade ile, İtalyan Hükümetinin bizim bakış açımızı kabul ettiğini anlattı. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına, hak ve adalet duygularından dolayı İtalya Hükümetine teşekkür ettim. Bu arada daima adalet taraftarı görünen Fransız dele-

24 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN gesi General Charpy’ye teşekkür etmeyi ihmal etmedim. Harrington, bu duruma göre anlaşma, İngiltere’nin kabulüne kalıyor, dedi. Gülüştük.” Konferansın uzaması ve Harrington’un Türk heyetinin teklifleri karşısında direnmesi endişe yaratıyordu. Mudanya ile Ankara arasında her gün telgraf iletişimi devam ediyordu. İsmet Paşa günlük değerlendirmelerini de ekleyerek Başkumandan’a rapor veriyordu. O da hükümetle konuşarak, ertesi günkü hareket tarzı ya da uygulanacak taktikler için geri dönüş yapıp görüşünü bildiriyordu. Mustafa Kemal’den 6 Ekim’de üst üste iki talimat geldi. Birinci talimatta; Yunan ordusu ve Yunan idari yöneticilerinin Edirne ve Meriç’in batısına çekilerek Trakya’nın Türklere tesliminin şart olduğunu, buna karşılık barış yapılıncaya kadar Trakya’ya, asayiş (polis) ve inzibat kuvvetlerinden başka askeri gücü geçirmemeyi kabul edeceğimizi bildiriyor ve şöyle diyordu: “Bugün 6 Ekim öğleden sonra saat 14:30’da toplanacak olan konferansta, belirtilen esaslar taraflarca prensip olarak kabul edilmediği takdirde, müzakerelerin bundan sonra devam edecek günlerde askerî harekâtımızın durgunluğa bırakılması önü alınamaz ve giderilmesi olanaksız sonuçlar doğuracağından, harekâtın durdurulması hakkındaki yetkinizin, 6 Ekim öğleden sonra saat 18:00’dan itibaren kaldırılmış olduğunu tebliğ ederim.” Kısacası Türk ordusunun Başkumandan emriyle Trakya’ya yürümesi sağlanacaktır. Ordunun son kaldığı noktadan ileri yürüyüşe geçiş emir yetkisi Batı cephesi Komutanı İsmet Paşa’dan alınmıştı. Bu talimatın Mudanya’daki generaller üzerinde etki yapmaması olanaksızdı. Londra’da W. Churchill ve Lord Curzon’un çevresindeki bir grup Yunan taraftarının dışında komutan ve bakanların da artık savaşın sonlandırılmasını istediği ve bunu gerekli gördüğü anlaşılmaktadır. Başkumandanın aynı gün Mudanya’ya gönderdiği ikinci talimat da şudur: “Ekimin altıncı günü yapılan toplantınızda, Trakya’nın, İzmir’de saptanan ilkeler çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine geri verilmesini kabul etmezlerse tahmin edilebileceği gibi 6/7 Ekim’de hemen İstanbul üzerine harekete geçeriz… Müzakere olumsuz sonuçlandığı takdirde İngiliz generaline Trakya’daki düşmanı takip için İstanbul ve Ça-

25 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ nakkale üzerinden hareket edecek ordumuzla, İngiliz kuvvetleri arasında bir çatışmaya meydan vermemek için şimdilik, gerekli komutanlıklara emir ve talimat vermesinin yerinde olacağını bildiriniz. Bu teklifi, Fransız ve İtalyan generallerinin tanıklığında yapmak doğru olur.” Bunun üzerine İsmet Paşa ordulara emir verdi. Mudanya Konferansının kesilmesi olasılığından söz ederek, 1’nci ve 2’nci orduların, Marmara bölgesinin daha güneyinde kalan askerlerin Kocaeli ve Çanakkale Bölgesine harekete geçirilmesini bildirdi. İlk tepki Fransızlardan geldi. General Pellé ve Franklin Bouillon telaşlandılar, İsmet Paşa henüz Çanakkale önündeki askeri birliği harekete geçirmiş değildi ancak, gerideki kuvvetleri ileriye yaklaştırıyordu.7 Ekim günü Oturum, hükümetlerinden beklenen cevapların gelmemesi nedeniyle, müttefik generallerin isteği ile öğleden sonraya ertelendi. Bu arada İsmet Paşa, Ankara’dan gelen talimat uyarınca Yunanistan’ın asker ve sivil esirleri barış konferansından önce geri vermesini istedi. Delegeler hükümetlerinden bu konuda talimat isteyeceklerini bildirdiler. Londra ve Paris’ten talimat gelmediği için öğleden sonra oturum yapılamadı. Harrington, Lord Curzon Paris’e gittiği için temas kuramadığını, konferansın geri bırakılmasını söyledi. Gerilim 9 Ekim’e kadar devam etti. Bu arada hiçbir toplantı yapılamadı.8 Ekim günü Çanakkale ve Kocaeli yarımadasında tarafsız bölgede Türk kuvvetlerinin ilerleyişinin durdurulması istendi. İsmet Paşa, bunun bir ilerleme değil, iç düzenleme olduğunu, ayrıca tarafsız bölge diye bir yer tanımadığını bildirdi. Müttefiklerin dün Paris’te aldıkları, Doğu Trakya’nın Türklere teslimi ile ilgili isteğimizin kabulüne ilişkin kararı Mudanya’daki generallere öğleden sonra ulaştı. Böylece Mudanya’da duraklayan konferans bir kez daha toplandı. General Harrington, Lord Curzon’dan aldığı direktifi konferansa iletti: Buna göre, Doğu Trakya barış antlaşmasından önce Ulusal Hükümet’e verilecekti ki bu büyük başarı bir tek mermi yakmadan koskoca Trakya’nın Türkiye’ye teslimi anlamına geliyordu. 9 Ekim günü sabahleyin Fransız ve İngiliz generalleri Mudanya’ya gelerek, İsmet Paşa’yla özel olarak, dostça görüşmek istediklerini bildirdiler. İsmet Paşa, harekâtı durdurmak yetkisinin olmadığını, bundan sonra

26 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN serbest hareket zamanı geldiğini ifade etti. Türk ordusunun, İzmir bölgesinde, kendilerince tarafsız saydıkları bölgeyi geçmiş olduğundan şikâyet ettiler. Çanakkale’de de Türk ve İngiliz birliklerinin birbirlerine çok yakın ve gergin durumda olduklarını, General Harrington’un durumdan endişe duyduğunu söylediler. İngiliz delege, Türk önerisini kabul ettiklerini bildirmekle birlikte bazı yeni şartlar ileri sürdü. Müttefik generaller Türk ve Yunan taraflarına ayrı bir protokol taslağı verdiler. İsmet Paşa, şimdiye dek hiç konuşulmasına fırsat bulunmayan kimi konular için Ankara’dan direktif alacağını söyleyerek görüşmelerin, Ekim’in 10’una bırakılmasını önerdi. Fransız ve İtalyan generalleri ile özel görüştükten sonra, izlenimlerini ve yeni teklifleri Başkumandan’a bildirerek talimat istedi. Beklediği cevap geldi ve aynı gün General Harrington’un da Mudanya’ya gelmesiyle konferans tekrar toplandı. İngiliz generali söz alarak İsmet Paşa’ya şunları söylemiştir: “...Toplantımız tarihi bir toplantı olacaktır. Burada önemli bir karar alacağız. Müttefik hükümetler, size yapılacak teklifler hakkında mutabık kalmışlardır. Doğu Trakya’yı size takdim ediyorlar. Müttefik hükümetler size Meriç’in batısında bir yer vermeye kadar da gidiyorlar Karaağaç’ı alacaksınız. Askerlerimiz barıştan sonra İstanbul’u boşaltacaklardır. Bana öyle geliyor ki, insan ölmeksizin, bütün istekleriniz size takdim ediliyor. Müttefik devletler size amacımız olan barışı takdim ediyorlar. 45 gün içinde idareniz, Trakya’da yerleşmiş olacaktır.” Öne sürülen antlaşma projesini inceleyen İsmet Paşa, kaç gündür tartışmasını yaptıkları projeden biraz farklı bir metin olduğunu fark etti. Ayrıca, General Harrington Karaağaç’ın verileceğini söylediği halde, antlaşma metninde böyle bir hüküm yoktu. Trakya’nın teslimi için düşünülen 30 günlük süre, projede 45 güne çıkarılmıştı. Yeniden tartışıldı. Harrington, “Bu, verebileceğimiz son ödündür” diye direndi. İsmet Paşa’nın bazı itirazları karşısında, kesin olmamakla birlikte, bazı isteklerin karşılanabileceğini söyledi. Bunun üzerine İsmet Paşa, yeni projenin, eskisinden farklı olduğunu ileri sürerek, hükümetinden talimat almaya mecbur olduğunu, konferansın yarına bırakılmasını söyledi. İtalyan ve Fransız temsilciler, projenin bu son haliyle kabul edilmesi için ortak baskı kurmaya başladılar. Daha önceki oturumlarda Türk ta-

27 LOZAN’A GİDEN YOLDA MUDANYA MÜTAREKESİ GÜNLÜĞÜ rafını haklı görürlerken şimdi Harrington’u destekliyorlardı. F.Bouillon bile antlaşma metninin bu halinin kabul edilmesi için ısrar ediyordu. Bu çekişmelerden sonra maddeler üzerinde tartışılma açılmasını kabul ettiler. Öğleden sonra bir kez daha toplandılar. İsmet Paşa, bu konuya ilişkin olarak şunu söylüyor: “Mudanya Konferansı artık son aşamasına gelmişti. Patlamaya yol açmadan bir kez barış konferansına (Lozan’a) gidecek hale gelmeye bakıyorum. Zaman zaman konferansa gergin bir hava egemen oluyordu. Ben itiraz ettikçe, direndikçe, İngiliz temsilci, İngiltere’nin kuvvetinden söz ederek nazikçe tehdit edası takınmaya başladı. İngiltere’nin bu kadar donanması, bu kadar hava kuvvetleri, şöyle müttefikleri vardır, diyordu. Nihayet son sözü söyledi: ‘İsteklerinizi şuraya kadar kabul ederiz’ dedi. Peki kabul ediyorum, diye cevap verdim. Anlaştığımız yerlerde mutabık kaldıktan sonra, anlaşamadığımız konulara bir noktada katıldım. Gece de sabaha kadar çalışarak lehimize mümkün olan sonucu aldık. Trakya’nın Yunanlılardan tahliyesi ile, bize teslimi için önerilen 45 günlük süre, boşaltma için 15 güne indirildi. Ancak bütün Trakya’nın bize teslimi, tahliyeden sonra 30 gün içinde tamamlanacaktı. Antlaşma metnine böyle hüküm kondu. Müttefikler başından beri ısrar ettiğimiz gibi Meriç’in sağ sahilini, Karaağaç da dahil olmak üzere, kendi kıtaları ile işgal etmeye razı oldular. Trakya’ya geçireceğimiz jandarma miktarını 8000 olarak saptadık. Çanakkale ve İstanbul bölgelerinde müttefik askerleri halen bulundukları yerde kalacaklar. Bunu garanti ettiler. Bizim ordumuzun Çanakkale Boğazında hangi hattı geçemeyeceği belirlendi. Kocaeli yarımadasında, iki taraf birlikleri arasında bir boşluk bırakıldı. Burada belirlenen hat, Darıca – Gebze- Şile hattıdır. Mudanya Mütarekesinin esasları aşağı yukarı bunlardan ibaret.”13 ABD’li gazeteci Clayton ile birlikte Mudanya’ya giden gazeteci Ahmet Emin Yalman Mütareke’nin son günlerine ait izlenimlerini şu şekilde paylaşmıştır: 13 İsmet İnönü, a.g.e, s. 31, 33, 35. Erol Mütercimler, a.g.e, s. 138-148.

28 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN “Konferansın son perdesini kaçırmak korkusu ile kabına sığmayan, kaptana bir düzüye; ‘daha, daha hızlı…’ diye bağıran, geminin bıraktığı çizginin zikzaklı olmasını kusur sayarak, dümenciye çıkışan Clayton ile beraber gurub zamanı Mudanya’ya vardık. Derhal anladık ki mühim konferans son safhasına varmış, her noktada anlaşma olmuş, yalnız bazı pürüzler kalmış… Sabaha varmadan mütarekenin imzalanması bekleniyordu. Talihin çok esaslı bir olayının tanıkları olabileceğimiz anlaşılmıştı. İçimiz rahattı, çok seviniyorduk. Derhal toplantı salonunun karşısına dikildik. Kapılar ara sıra açılıyor, kapanıyor, subaylar, kâtipler, memurlar girip çıkıyordu. Hepsinin yüzü gülüyordu. Salonun önündeki geniş sofa ve denize bakan taraça dört devlete mensup subaylar ve gazetecilerle doluydu. Bunlar, bir haftalık arkadaşlığın yarattığı teklifsizlikle birbirleriyle konuşuyorlardı. Hepsinin yüzünde sevinç ve neşe belirtileri vardı. Tereddütlü günler geçtikten, daha bir gün evvel savaş ihtimalleri kuvvetli göründükten sonra birdenbire barış güneşinin parlaması heyecandan gerilen sinirleri gevşetmiş, yürekleri ısıtmıştı.” 10 Ekim’de bütün görüşmeciler, bir kez daha konferans salonunda toplandılar. General Harrington, İsmet Paşa’ya “Hepimiz, cevabınızı öğrenmeğe geldik” demiştir. Gazeteci Yalman’ın anılarında dört generalin durumu ve bundan sonrası ise şöyle anlatılmaktadır: “Birdenbire kapılar açıldı. Meraklı seyircilerin arasına güler yüzlü delegeler karıştı. İngiliz Başdelegesi General Harrington, ‘Pek mesudum, pek memnunum’ sözlerini yineleyerek ortada dolaşıyor, İngiliz gazetecileriyle görüşürken, son çetin günlere ait endişelerini anlatıyordu. İsmet Paşa herkesle konuşuyor, her taraftan ileri sürülen düşünceleri âdeti üzere büyük bir dikkatle dinliyordu. Mudanya’da barışın temelini kuran generallerin dördünde de bir övünme hissi vardı. Savaşı kendileri yapmışlardı. Sonra diplomatlar ortaya atılmışlar, barışı bozmak için yıllarca zaman sarf etmişlerdi. Daha sonra yine askerler işi ele almışlar, savaşın ne demek olduğunu herkesten iyi bilen askerler, barış yolunu birkaç gün içinde bulmayı başarmışlardı.” Hazırlanan Fransızca metnin Türkçeye çevirisi amacıyla subay kadrosu yeterli olmayınca gazetecilerden de yardım istenmiş olduğunu, aynı

RkJQdWJsaXNoZXIy NzE2Njg1