101 100 YIL SONRA LOZAN ANTLAŞMASI VE AZINLIKLARA BAKIŞ lan ulus-devletlerin ulusal kültürü inşa sürecini başlatması yine nüfus sınırlarının belirlenmesi ile olasıydı. Ulusal kültürün inşasına ilişkin bu süreçte, azınlık kültürlerinden arta kalan, öteki oluşumların toplamından “yeni” bir kültürün oluşumunun tamamlanması sürecine, bugün de geçmişte olduğu gibi uluslaşma süreci adı verilmektedir. Bu durumda uluslaşma sürecinde azınlıkların rolü daha başlangıçtan itibaren var olmasına karşın, genellikle izlenen politikalar, bir çoğunluk kültürünü yaratma biçiminde kendisini göstermiştir. Devlet otoriteleri bu kültürü yaratmada eğitim, din, dil, tarih vb araçları sıklıkla kullanmışlardır. Lozan Antlaşması ve bu dönemin “azınlık haklarına” ilişkin temel eğilimleri genel olarak Milletler Cemiyeti Örgütü, içinde yürütülen tartışmalar içinde incelenmelidir. Bu dönemin başarısızlığı sonrası çıkan İkinci Dünya Savaşı ve yine bu süreçte edinilen tecrübeler sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü bu sorunları ortadan kaldırmak için farklı bir yöntem izlemiştir. Bu anlamda İkinci Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler Örgütü ile birlikte azınlık hakları da tanım ve içerik değiştirecektir. Buna göre devletlerin “mutlak egemenlik” düşüncesi çökmüş, uluslararası ilişkilerde “insan hakları” önemli ve meşru bir temel dayanak olarak bugün azınlık hakları konusunda sorunların birçoğu yine bu dönemin bir sonucu olarak tartışılacaktır. Diğer bir deyişle 1919’un galipleri, büyük liberal ulusal kendi kaderini tayin hakkı düşünü ve onun uzantısı olarak, ulusal azınlık haklarını kendi rakipleri olarak algıladıkları imparatorlukların ardılı devletlere zorla dayatırlarken, bu hakları kendilerine veya kendi sömürgelerine uygulamaya hiç niyetli olmamışlardı. Nihayet bu ikiyüzlü yaklaşımın etkileri kısa vadede Milletler Cemiyeti için yıkıcı oldu. Türkiye (mübadele dışında kalan azınlıklar) azınlıkları yanı sıra Avrupa’da başta Polonya, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan, Avusturya, Bulgaristan, Yugoslavya olmak üzere 14 devleti ilgilendiren bu yeni uygulama 20 milyonun üzerinde insanın azınlık haklarını milli devletin egemenlik sınırlarını aşarak korumaya çalışıyordu. Oysa uygulamada böyle olmamış, Avrupa’nın birçok ülkesinde hem otoriter, hem de revizyonist rejimler kurulmuştur. Cemiyetin küçük devletlere eşit egemenlik ve eşit haklar vaadine
RkJQdWJsaXNoZXIy NzE2Njg1