LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ 100. YILINA ARMAĞAN

134 TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VE LOZAN’IN 100. YILINA ARMAĞAN 1990lı yıllar Türkiye’nin önüne yeni fırsatlar sundu. Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte Türkiye’nin jeopolitik öneminin azaldığı iddia edilmiştir. Bu yaklaşımlara göre, Batıyı tehdit eden Sovyetler Birliği ortadan kalkmıştır dolayısıyla Türkiye’nin de oynadığı rol bitmiştir. Bazıları ise daha isabetli görüşler geliştirmekteydi. Bu ikinciler, Türkiye’nin doğu-batı arasındaki coğrafi konumuna dikkatleri çekerek, Türkiye’nin öneminin arttığını ileri sürüyorlardı. Bunlara göre, Türkiye, Batının menfaatlerini yeni oluşan Orta Asya ülkelerine ulaştıracak en önemli aracı/köprü ülke idi. Ayrıca Ortadoğu’da nasıl bir değişim yaşanacağı da meçhuldü ve bu yüzden hâlâ Batı’nın Türkiye’ye ihtiyacı vardı. Uluslararası sistemde bu tartışmalar sürerken; Türkiye de artık daha aktif ve bağımsız dış politika yapması gerektiği kanaatine vardı. Böylece bir taraftan büyük bir fırsat olarak gördüğü Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetler ile ilişkiler kurdu. Ortaklıklar oluşturdu. O bölgelerden pek çok öğrenci Türkiye’ye getirildi. Hatta Türkiye bazı ülkelerde Üniversiteler kurdu. Bütün bu çalışmalardan istenilen sonuçların hemen doğduğunu söylemek zordur. Ama Türkiye diplomasi alanında gelişti. Bağımsız dış politika yapmayı öğrendi. 2000li yılların başında, Türkiye’nin dış politika hedeflerini, Avrupa Birliği hedefinden uzaklaşmamak; Amerika ile stratejik ortaklığını sürdürmek, Orta Asya’da kurulan yeni Türki devletler ile ilişkiler kurmak şeklinde sıralamak mümkündür. Ancak tamamı Lozan ile uyumlu olan bu hedeflerin yanında, Lozan’ın kısmen bağlayıcı hükümlerinden uzaklaşarak Türkiye; Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da meydana gelen değişimleri takip etmeye başlamıştır. Bölgede devam eden çatışmaların sonlandırılması ve barış sürecine katkı sunma amacının yanında; Arap ülkeleri ile siyasi ve iktisadi ilişkilerin geliştirilmesi de hedeflenmiştir. Aslında bu gelişmeler bir noktada Türkiye’nin Lozan’da Batı ülkelerine verdiği taahhütlere ters düşüyordu. Bu yüzden Türkiye sık sık “eksenden uzaklaşma” suçlaması ile karşılaşacak ve “ya biz ya da yeni tercihler” şantajı ile yüzleşecektir. Nitekim bu dönemde Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) başlattığı terör eylemleri Türkiye’yi zor durumda bıraktı. Suriye’nin bu örgüte resmen kucak açması; ayrıca otorite yokluğundan bu örgütün Irak topraklarını

RkJQdWJsaXNoZXIy NzE2Njg1